Zihnimizde canlandırdığımız haliyle filozof olmak en hoş kariyer seçeneklerinden biri gibi görünebilir; büyük düşünürleri okumak, derin düşüncelere dalmak, kitaplarla çevrili güzel bir ofiste geçireceğiniz günler, hoş bir masa lambası, sıcak bir fincan kahve ve belki de yanı başınızda hırlayan bir kedi. Fikirlerinizden çığır açacak bir devrim neşvünema bulabilir ve gelecek kuşaklara ilham kapılarını açabilirsiniz.
Akademide felsefeyle uğraşmak ise bu idealize edilmiş tablodan biraz daha farklı; muhtemelen ailenizden ve arkadaşlarınızdan uzakta bir kampüstesiniz, baş ağrıtan bölüm politikaları ile uğraşırken makale yayımlayabilmek için devamlı çalışıyorsunuz. Bu seçenek, yani akademide ilerlemek size göre değilse felsefe bölümünden mezun olmuş biri olarak hangi sektöre yönelirdiniz?
Helen De Cruz’un 7 felsefe profesörü ile yaptığı röportaj serisi bu konuda fikir edinmemizi sağlıyor. Akademiyi bırakan bu 7 profesörün şu anki meslekleri ise şöyle; yazılım mühendisi, televizyon komedi yazarı, danışman, ağ güvenliği mühendisi, istatistiksel araştırmacı ve arama motoru yazılımcısı.
Uzaktan baktığımızda şu anda hiç birine geleneksel anlamda filozof demeyiz. Ama bazı durumlarda bu filozoflar yeni işlerini felsefe çalışmalarını ilerletmek için bile kullanabiliyorlar. Mesela senaryo yazarı Eric Kaplan, senaryo yazarken de hayat, zihin, duygu ve teoriler arasındaki gelgitleri keşfettiğini belirtiyor. Kendi danışmanlık şirketini yöneten Claartje van Sijl, müşterilerine verdiği tavsiyelerde felsefenin önemli bir rolü olduğunu belirtiyor.
Akademiden sektöre geçiş yapmak aslında hiç de kolay değil fakat felsefecilerin edindiği eleştirel düşünme, hızlı öğrenme ve yazı yazma becerileri bu geçişte kolaylık sağlıyor. Yazılım mühendisi Zachary Ernst, profesyonel bir felsefecinin hızlı ve etkili öğrenme kabiliyetinin yüksek olduğunu vurguluyor. Problemler karşısında farklı fikirler geliştirme, eleştirel bakabilme, doğru soruları yöneltme ve topluluk karşısında rahat konuşma yeteneği iş ortamında da oldukça aranan özelliklerden.